Ana içeriğe atla

 

                                                Ruhun Yaşamı ve Ölümü


Ruh hakkında birçok şey söylenmiştir. Antik filozoflardan tutun günümüz palavracılarına kadar herkes ruh hakkında birkaç fikir beyan etmiştir. İşte bu kervana ben de katılmaya karar verdim.

  Kimisine göre 21 gram kimisine göre tam bir yalan ruhun yaşamı, olgunlaşması ve nihayetinde ölümü hakkında konuşacağım. Ruh... Ruh ölür mü? İçinizden evet demişseniz bu ne zaman gerçekleşir? Bir şeyi kaybedince mi yoksa her şeyi(!) elde edince mi olur bu olay? Peki ruh nasıl yaşar, nasıl olgunlaşır? Bilmem ki.

   Bana kalırsa ruh öyle üflenen, daha bir hücre ya da et yığını iken oluşan bir şey değil. Başlarda başkalarının bizim için temellerini atıp inşasına başladığı daha sonra farkına varıp bu inşaata bizim de el attığımız bir olgudur ruh. Burada ayrımı zor olan husus ise karakter-ruh ayrımıdır. Benzerlikleri ikisi de bir yere kadar dinamiktir ancak karakter parçalanması tabiri caizse ölmesi zor hatta imkansızken ruh tekrar ve tekrar bu duyguyu tadabilir. Ruh-karakter uyuşabilir ya da birbirine taban tabana zıt olabilir. Bir insanın duyduğu güzel bir ezgiyle içinde renkler uçuşturabilir ama karakteri utangaç ve ortam kalabalıksa tamamen siyah beyaz görünebilir. İşte bu ayrıma iyi dikkat etmek gerekiyor.

   Ruhumuz oluştu tamam. Temelleri çoktan bizim için atıldı o da tamam. Direksiyonu yavaşça ele geçirdik ve %51 bizde çok güzel ama farkında olmamız mümkün değil. 200 km/h ile giden bir araç, Direksiyon bizim elimizde evet ama sadece uzaktaki tabelaları seçebiliyoruz yanımızdan hızla akıp giden hiçbir ağaç, yazı bizim için yakalanabilir değil. Her ne kadar dizginleri elimize almış gibi olsak da hala temelleri atılan inşaata tuğlalar koymaya, çoktan çevrilen yöne gitmeye devam ediyoruz. Ebeveynlerimizin, akıl hocalarımızın vs. oluşturduğu doğrultudan sapmak mümkün mü? Analojimize bakarsak bunun ağır bedelleri olacağını tahmin edebiliriz. 200 km/h giden bir arabada bir anda direksiyonu çevirmek neye mal olur? İşte gelmek istediğim asıl yer de burasıydı.

   Aslında Doğan Cüceloğlu'nun şu videoda anlattığı gibi aslında bize hazırlanmış bir güzergahta, bizim hazırlanmış bir ruhla başlıyoruz. Özgünlüğü tartışılır derecede olan belki de bir ''Danimarka-Rize-İnek'' benzerliğinde ruhumuzu tanımaya çalışıyoruz. Her ne kadar temelleri bizim için çoktan atılmış, sınırları (!) çoktan çizilmiş bir ruhu devralsak da tüm aksiyon o andan sonra başlıyor.

   Bu yazıyla bir seriye başlamak istiyorum. ''Ruhun Yaşamı ve Ölümü'' İlk yazıda ruhumuzu devraldık, yaşantısına başlattık. İkinci yazıda ruhumuzun yazgısında görüşmek üzere.

Abullah Ç.

Yorumlar